Basit öğe kaydını göster

dc.contributor.authorAlvan, Türkan
dc.date.accessioned2022-07-21T08:33:44Z
dc.date.available2022-07-21T08:33:44Z
dc.date.issued2022en_US
dc.identifier.citationALVAN, Türkan. "Cevherî’nin Sultan II. Bayezid’e Sunduğu Methiyeler". Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 26.1 (2022): 213-234.en_US
dc.identifier.urihttp://cuid.cumhuriyet.edu.tr/tr/pub/issue/69986/1075326
dc.identifier.urihttps://hdl.handle.net/11352/4119
dc.description.abstractThe tradition of presenting eulogy to the sultan, which was common in Turkic-Islamic societies, is not only related to poets' desire to gain rank and gifts but also has strong religious foundations. Firstly because the Prophet Muhammad liked Qaṣīda al-Burda, he gifted his mantle to the poet Ka‘b b. Zuhayr (d. 24/645). Hereafter the sultans, regarded as the khalīfa of Islam, always supported the poets to comply with the prophetic traditions (sunna). Thus the tradition of presenting eulogy to the sultan as showing devotion became widespread among poets. There are verses in the Qurʾān that point to the political relations between the governor and the governed in the world order. Accordingly, the governors are responsible for ensuring justice and serving their people. Also, the obedience of the governed people to the governors is a religious obligation for peace and stability. The reign (salṭanat) is of divine origin and obedience to the sultan is obedience to God and his Messenger. According to the widespread religious-sufistic view, the salṭanat is divided into two parts: a. Salṭanat-ı ẓāhir (the real reign) is that the lawful sultan reigned. b. Salṭanat-ı bāṭin (spiritual reign) is that bestowed on the patron saint (quṭb). The lawful sultan and the quṭb are religious heirs of the Prophet Muhammad (s.a.s), the most perfect human. So, there is a spiritual connection between the quṭb and the lawful sultan of each era and the quṭb helps the sultan with the support of God. It should be noted that such statements are a reference to the politicalspiritual union in the structure of the state. Ottoman sultans represented the caliphate model fermented with sufistic thought. In the Ottoman state tradition depending on the religious-sufistic sources quṭb-sultan relationship was considered important. The desire of every sultan to establish an affiliation with the most famous Sufis is a result of this relationship. The Ottoman people also respected the sultans, whom they saw as the last guardians of the world order (niẓām al-ʿālam). This is not the imposition of the sultan on the public but is a natural formation reflecting the agreement between the sultan and his people. Thus the legitimacy of the Ottoman sultanate had been supported by Walâyah and menākıbnames since the establishment of the state. For example, Sulṭān Bāyezīd II was known as a saint (walī) in public with his legends. But the sultans were aware that exaggerated expressions such as quṭb, mahdi in the odes were used to refer to the political-spiritual unity. With this awareness the Ottoman sultans always made an effort to protect the scholars and artists to show the power of their reign, to make their effects permanent and to gain the support of their people. Therefore, the entertainment assemblies of the sultans, most of whom were good poets, calligraphers and musicians since their princedom, had always been the most important art gatherings where especially poets and musicians exhibited their skills. Being an artist and an art-loving leader Bāyezīd II generously patronized scholars, artists, and especially poets from all over the world during his princedom in Amasya and his reign (r. 886-918/1481-1512). While he was in Amasya, he was with poets Zeynep, Mihrī, Necātī Beg, Müeyyedzāde, Hātemī, Tācizāde Cafer etc. He was a professional calligrapher, poet and composer. His nickname ʿAdlī (lawful) was appropriate to his activities: During his reign, with the spread of justice and prosperity, the peace and stability of the society increased; there had been a great development in arts, especially literature and music. The official notebook includes registers of the gifts given to the poets during the reign of Sulṭān Bāyezīd II. There are not only famous poets such as Necātī, Ḥamdī, Revānī, Firdevsī-i Rūmī, Mihrī, Ẕātī, İdris-i Bitlisī, Şerīfī, Mesīḥī but also many unknown poets in the notebook such as Nūḥī, Keşfī, Ṣafāyī, ʿAzīzī, Ṣabāyī, Mā’ilī, Sā’ilī, Rūḥī, Şehdī, Kātibī, Saʿyī, Refīḳī, Lālī, Naṣībī, ʿİyānī, Yarḥiṣārī, Vaṣfī, Müşterī, Viṣālī, Sinānī, Nişānī, Şefīʿī, Żamīrī, Nāṭıḳī, Edībī, Ḥadīdī, Baṣīrī. One of the poets mentioned in the book is poet Jawharī. In this article, the religious-sufistic background of poets’ tradition of presenting odes is explained and the determinations are made about unknown poet Jawharī’s life and his new poems’ literary value, linguistic and stylistic features of the poems translated.en_US
dc.description.abstractTürk-İslam toplumlarında eskiden çok yaygın olan padişaha kaside sunma geleneğinin sadece şairlerin makam ve maddi çıkar kazanma isteğiyle ilgisi yoktur, bu geleneğin sağlam dinî temelleri vardır. Hz. Muhammed (s.a.s.) kendisine sunduğu Kasîdetü’lBürde’yi çok beğendiği için hırkasını sırtından çıkarıp Ka‘b b. Züheyr’e (öl. 24/645) hediye etmişti. Bundan sonra İslam dünyasının halifesi sayılan sultanlar, Hz. Peygamber’in sünnetine uymak için şairleri hep desteklediler. Böylece şairler arasında sultana bağlılıklarını gösteren şiirler sunma geleneği yaygınlaştı. Öte yandan Kur’ân-ı Kerim’de dünya düzenindeki yöneten-yönetilen arasındaki siyaset ilişkilerine işaret eden ayetler vardır. Bu ayetlere göre yöneticiler, adaleti sağlamak ve halkına hizmet etmekle sorumludurlar. Buna mukabil, huzur ve güven ortamını korumak için yönetilen halkın yöneticilerine itaat etmesi farzdır. Sultana da saltanatı veren Allah’tır, bu sebeple sultana itaat Allah’a itaattir. Yaygın dinî-tasavvufî görüşe göre saltanat ikiye ayrılır: Zâhir saltanat: temsilcisi İslam halîfesi olan âdil sultandır. Bâtın saltanatının temsilcisi ise kutubdur. İnsan-ı kâmilin ekmeli olan Hz. Muhammed’in (s.a.s.) velâyetinin mirasçısı kutubdur, siyaseten mirasçısı ise âdil sultandır. Dolayısıyla her devrin kutbu ile âdil sultanı arasında manevî irtibat vardır ve kutub sultana Allah’ın desteğiyle yardım eder. Ancak özellikle belirtmelidir ki bu tür ifadeler, devlet yapısındaki siyasî-manevî birliğe dâir sembolik atıflardır. Osmanlı padişahları tasavvuf düşüncesiyle mayalanmış bir hilafet modelini temsil ediyordu. Bu yüzden Osmanlı devlet geleneğinde dinî-tasavvufî kaynaklı kutub-sultan ilişkisi benimsenmiştir. Her Osmanlı padişahının devrindeki meşhur mutasavvıflarla yakın ilişkiler kurma çabası bu ilişkinin bir sonucudur. Halk adaletiyle nizâm-ı âlemin son hâmisi olarak gördükleri Osmanlı sultanlarına hürmet etmekteydi. Bu durum sultanların halka zorla dayattığı bir durum değildir, sultan ve re‘ayâsı arasındaki mutabakatı yansıtan doğal bir oluşumdur. Osmanlı saltanatın meşruiyeti, devletin kuruluşundan itibaren velâyetnâmeler ve menâkıbnâmelerle desteklenmiştir. Nitekim halk arasında çok yaygın olan Sultan II. Bayezid-i Velî’nin evliyadan olduğuna dair menkıbeleri bu inancın bir örneğidir. Ancak Osmanlı padişahları şairlerin kendilerine sunduğu kasidelerdeki kutub, mehdî gibi abartılı ifadelerin aslında siyasî-manevî birliğe atfen kullanıldığının farkındaydılar. Bu bilinçle donanan Osmanlı padişahları saltanatının gücünü göstermek, etkilerini kalıcı kılmak ve halkın desteğini kazanmak adına âlim ve sanatkârları himaye etme gayretinde olmuştur. Bu yüzden şehzadeliklerinden itibaren çoğu iyi birer şair, hattat ve musıkişinas olan Osmanlı padişahlarının eğlence meclisleri, daima sanatçıların özellikle şair ve musıkîşinasların hünerlerini sergilediği en önemli sanat mahfilleri olmuştur. Sultan II. Bayezid otuz bir yıllık saltanatında (salt. 886-918/1481-1512) ilim ve sanatı hakkıyla himaye eden sanatkâr bir padişah olarak tanındı. Sultan II. Bayezid Amasya’daki şehzadeyken de âlimlerin, sanatkarların ve özellikle şairlerin hâmisiydi. II. Bayezid’in Amasya’da bulunduğu sürede yanında Zeynep Hatun, Mihrî Hatun, Necâtî Beg, Müeyyedzâde, Hâtemî, Tâcizâde Cafer Çelebi gibi şairler yer alıyordu. Önemli bir hattat, bestekâr ve şair olan Sultan II. Bayezid Adlî mahlasını tesadüfen seçmemiştir. Onun saltanatında Osmanlı topraklarında adalet ve refahın yaygınlaşmasıyla toplumun huzuru ve istikrârı artmış; Türk-İslam sanatlarında, özellikle edebiyat ve musıkîde büyük gelişmeler yaşanmıştır. Sultan II. Bayezid devrine ait atiyyeleri gösteren bir İn‘âmât Defteri’nde, mahlasları ve meslekleriyle kaydedilen birçok şaire yer verilmiştir. Bu İn‘âmât Defteri’ne göre Nûhî, Alaaddin, Keşfî, Safâyî, Azizî, Sabâyî, Mâ’ilî, Sâ’ilî, Rûhî, Şehdî, Kâtibî, Sa’yî, Refîkî, Lâlî, Nasîbî, İyânî, Yarhisarî, Vasfî, Müşterî, Visâlî, Sinânî, Nişânî, Şefî’î, H’ânî, Zamîrî, Nâtıkî, Ma’lî, Edîbî, Hadîdî, Basîrî gibi hayatı ve eserleri hakkında bilgi sahibi olmadığımız birçok şair yanında Necâtî, Hamdullah Hamdî, Revânî, Firdevsî-i Rûmî, Mihrî Hatun, Zâtî, İdris-i Bitlisî, Şerîfî, Mesîhî gibi meşhur şairler de Sultan II. Bayezid’in cömert ihsanlarına nâil olmuşlardır. İn‘âmât Defteri’nde adı geçen ama hayatı ve edebî şahsiyetini hiç bilmediğimiz şairlerden biri de Cevherî’dir. Bu makalede öncelikle sultanların şairlere edebî hâmilik etmesi geleneğinin dinî tasavvufî gerekçeleri açıklanmıştır. Ardından Osmanlı Arşivi’ndeki şairin Sultan II. Bayezid’e sunduğu iki şiirinden ve bu devre ait bir İn‘âmât Defteri’nden hareketle Cevherî’nin meçhul hayatı ve eserleri aydınlatılmaya çalışılmıştır. Daha sonra Cevherî’nin Osmanlı Arşivi’nde bulduğumuz iki şiirinin transkripsiyonlu metin neşri yapılarak bu şiirlerin edebî değeri, üslup özellikleri ve muhtevasına dair analizler yapılmıştır.en_US
dc.language.isoturen_US
dc.publisherCumhuriyet Üniversitesien_US
dc.relation.isversionof10.18505/cuid.1075326en_US
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccessen_US
dc.subjectTurkish-Islamic Literatureen_US
dc.subjectEulogyen_US
dc.subjectPoeten_US
dc.subjectJawharīen_US
dc.subjectBāyezīd II.en_US
dc.subjectTürk-İslam Edebiyatıen_US
dc.subjectMethiyeen_US
dc.subjectŞairen_US
dc.subjectCevherîen_US
dc.subjectII. Bayezid.en_US
dc.titleCevherî’nin Sultan II. Bayezid’e Sunduğu Methiyeleren_US
dc.title.alternativeThe Panegyric Poems of Jawharī Bestowed On Sulṭān Bāyezīd IIen_US
dc.typearticleen_US
dc.relation.journalCumhuriyet İlahiyat Dergisien_US
dc.contributor.departmentFSM Vakıf Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüen_US
dc.identifier.volume26en_US
dc.identifier.issue1en_US
dc.identifier.startpage213en_US
dc.identifier.endpage234en_US
dc.relation.publicationcategoryMakale - Uluslararası Hakemli Dergi - Kurum Öğretim Elemanıen_US
dc.contributor.institutionauthorAlvan, Türkan


Bu öğenin dosyaları:

Thumbnail

Bu öğe aşağıdaki koleksiyon(lar)da görünmektedir.

Basit öğe kaydını göster