Mimarlığın Genişletilmiş Sahası: 1960 Sonrasında Sanatın İkonik Mimarlığa Etkisi
Künye
CESTEL, Tuğba, Mimarlığın Genişletilmiş Sahası: 1960 Sonrasında Sanatın İkonik Mimarlığa Etkisi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Mimarlık Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2020.Özet
Bu çalışma, mimarlığın 20. yüzyıl ortasından itibaren sanat ile birlikteliği ve kültürel konumundaki değişimlerini içermektedir. 60‟lı yıllarda başlayan radikal sanat hareketlerinin, kapitalizmin toplumsal ilişkiler üzerindeki hegemonyasına karşı bir duruş sergilediği ve sanatın nesneye olan gereksinimini tartışmaya açması incelenmiştir. Kavramsal sanat hareketleri ve Beuys, Vostell, Higgins, Miss gibi sanatçıların çalışmaları tezin ikinci bölümünde yer verilmiş, mimari alanda yansımaları gösterilmiştir. Kavramsal sanatçıların oluşturdukları sanat ürünlerinde, nesnenin maddi varlığı ve biçimi etkisini büyük ölçüde yitirirken, düşüncenin ön plana geçtiği gözlemlenmiştir. “Land Art” ve “Arte Povera”nın sanat nesnesi üzerinde oluşturdukları ideaları, o dönemden itibaren birçok mimarı etkilemiştir. Mimarlık dünyasında, Land Art estetiğin temel mesele olmaktan çıkarılmasının temelini atarken, Arte Povera yerel ve sanayi ürünlerinin asgari miktarda bir arada kullanılmasının önünü açmıştır. Kavramsal sanatın mottosu olan “Heykelin Genişletilmiş Sahası”, “Mimarlığın Genişletilmiş Sahası”na dönüşmüştür. Böylece, geçmişte yapıları oluşturan form ve fonksiyonların yerini estetik ve anlam meselelerine bırakmıştır.
Sanat nesnesinin -özgürleşme adı altında- çevresi ile etkileşimi, mimarinin yüzey ve biçim üzerindeki ilgisini artırmıştır. Tezin üçüncü bölümünde, idealarını yapılarında madde ve biçim üzerinden aktaran mimarlar, örnekler ile gösterilmiştir. Mimarlar, estetiğin görülebilir ve değerli kılınabilmesi için çeşitli senaryo üretimine gitmişlerdir. Böylece mimari, hem görüntüsü hem de metinsel anlatımı yönüyle çevresi ile yeni ilişkiler edindiği gözlemlenmiştir. Alışılmadık biçimde tasarlanan yapıların tekil nesneye dönüşmesi, mimaride temsiliyet kavramını ortaya çıkarmıştır.Tezin dördüncü bölümünde, 20. yüzyıl mimarlığında neoliberal söylemler ve markalaşma süreci ele alınmıştır. 68 Mayısı‟nın önde gelen düşünürleri Deleuze, Foucault ve Baudrillard başta olmak üzere, mimari alanda yer edinen düşünceler aktarılmıştır. Değişen kültür politikaları, serbest piyasa ortamının yaratılması ve gelişen teknoloji ile mimarlık, özgürlükten uzaklaşarak yeni olanın arayışına girmiştir. imgeleşmiş binaların tüketim öznesine dönüşümü sorgulanmıştır. Üçüncü bölümde yer alan örnekler bu bağlamda incelenmiş, çevresinde bıraktığı izlenimler araştırılmıştır. Metalaşan mimarlık dünyasında marka kimliği kaçınılmaz olmuştur.
Sonuç olarak, mimari 60 sonrası sanat akımlarının etkisiyle bir düşünceden dolayı şekillenirken, yüzyıl sonunda imge olarak üretilmeye başlamıştır. Serbest piyasanın kontrolündeki mimarlık, tüketim kültürünü imleyerek “Yeni Art Nouveau” olan “kavramsal mimari”yi yaratmıştır. This study includes the relationship of architecture with art and its cultural status since the middle of the 20th century. The radical art movements that started in the 60s have been examined to show a stance against the hegemony of capitalism on social relations and to open the discussion of the need of art for the object. Conceptual art movements and works of artists such as Beuys, Vostell, Higgins and Miss are included in the second part of the thesis and their reflections in the architectural field are shown. In art products created by conceptual artists, the material existence and form of the object has been largely lost its effect, while the thought has come to the fore. The ideas of "Land Art" and "Arte Povera" on the art object have influenced many architects since then. In the world of architecture, while Land Art lays the foundation for removing aesthetics from being the main issue, Arte Povera paved the way for a minimal use of local and industrial products. “The Extended Field of Sculpture”, which is the motto of conceptual art, has become “Extended Field of Architecture”. Thus, in the past, the forms and functions that make up the buildings have been replaced by aesthetic and meaning issues.
The interaction of the object of art with its environment under the name of freedom has increased the interest of architecture on the surface and form. In the third part of the thesis, the architects who convey their ideas over matter and form in their structures are shown with examples. Architects went to various scenario production in order to make aesthetics visible and valuable. Thus, it was observed that the architecture acquired new relations with its environment in terms of both its view and textual expression. Transformation of unusually designed structures into singular objects has revealed the concept of representation in architecture.In the fourth part of the thesis, neoliberal discourses and branding process in 20th century architecture are discussed. Thoughts in the architectural field were conveyed, especially the leading thinkers of 68 May, Deleuze, Foucault and Baudrillard. With changing cultural policies, creating a free market environment and developing technology, architecture has moved away from freedom and searched for the new one. The transformation of the imbued buildings to the consumption subject was questioned. The examples in the third section are examined in this context, and the impressions left around it are investigated. In the world of commodified architecture, brand identity has become inevitable.
As a result, while architecture was shaped due to an idea after 60‟s, it started to be produced as an image at the end of the century. Architecture under the control of the free market has created the conceptual architecture "New Art Nouveau" by marking the consumption culture.